Galata
kentsel dokusunda beton bloklar arasında, sivri külahlı hayli yüksek kare
biçimli kulesiyle hala fark edilebilen Arap Camii; Fetih öncesinden kalan İstanbul’un
tek gotik kilisesidir.Dördüncü Haçlı
Seferi'nde Kudüs yerine Konstantinopolis'i ele geçirmeyi yeğleyen Katolikler
(Latinler), 1200'lerin başlarında San Paolo'ya adadıkları bir kiliseyi ve yanına
Dominiken Mezhebine bağlı bir manastırı Galata'da yaptırmışlardır. Papaların da
yakın ilgisini çeken bu manastır ve kilise, bir süre sonra mezhebin kurucusu
olan “San Domeniko”nun adinin da eklenmesiyle tanınır: San Paolo ve San
Domeniko. Fatih, kiliseyi camiye çevirterek vakfına katmıştır. Yirmi yıl sonra da, İspanya’dan
çıkartılan Endülüs Araplarının bir kısminin, çevredeki mahallelere yerleştirilmesinden
sonra da Cami, “Arap Camii” olarak tanınır. Cami'nin Araplara mal edilmesinin
bir nedeni de, minareye çevrilen eski çan kulesinin 714'te Sam'da yaptırılan
ünlü Emeviye Camii'nin özgün minaresini çağrıştırmasıdır.Mehmet ve I.Mahmud'un annesi Saliha Sultan ve II. Mahmud’un kızı Adile Sultan değişik
dönemlerde Cami'yi onartmış; hünkâr mahfili, sebil, çeşme, şadırvan gibi öğeler
ekletmişlerdir. Özellikle Saliha Sultan’ın yaptırdığı onarımdan sonra Cami'nin
iç düzeni, mahfillerin, mihrabın barok ahşap tasarımlarıyla hayli değişmiş,
teatral bir görümün egemen olmuştur. 1913–1919
yılları arasındaki kapsamlı onarım sonucu yapı yeniden büyük bir değişime uğrar:
Avlu duvarı yıkılır, Cami genişletilerek yeniden yaptırılır. “Arabesk” bir son
cemaat mahalli ekletilir. Döşeme altında kalan yüzü askın Latin soylusunun
mezar taşları müzeye taşıtılırken, mihrabın yanındaki “Mesleme'nin Çilehanesi”,
“Arap Baba Merkadi” ve çevrede sahabelere ait oldukları ileri sürülen birkaç
kabir de Arap kimliğini daha güçlendirerek vurgular. Yapı her ne kadar büyük
ölçüde İslamlaşmış (Osmanlılaşmış) ise de, dikkatli bir göz, çok az da olsa
gotik geçmişini belgeleyen birtakım mimari öğeleri fark edebilir.