Yeraltı
Camii, Beyoğlu ilçesinde, Karaköy vapur iskelesini geçtikten sonra sola
sapınca, Kemankeş Caddesi üzerinde bulunmaktadır. Yeraltı Camii`ne birkaç
basamaklı bir merdivenle iniliyor. Camiye girilince diğer hiçbir camiye
benzemeyen bir ortam görülür. Bunda şaşılacak bir yan yoktur, çünkü burası bir
camii olarak inşa edilmemiştir. Burası aslında kuşatma zamanlarında
Bizanslılar`ın Haliç ağzını kapatmak için gerdikleri ünlü zincirin kuzey ucunun
bağlandığı Kastellion`un bodrumudur.(Zincirin bazı parçaları Deniz Müzesi’nde
sergilenmektedir.) Kemerlerle bağlanan altışardan ve dokuz sıra tıknaz sütunun
bulunduğu basık bir mekândır. “Kurşunlu
Mahzen” adıyla da bilinen Yeraltı Camii, Bizanslılar zamanında gerçekten bir
mahzendi. İstanbul’un fethi esnasında Haliç’in ağzına gerilen koca zincirin bir
ucu da buraya bağlanmıştı. Bilindiği gibi, Emevîler, Bizans’ı defalarca
kuşatıyorlar, fakat hiçbirinden bir netice alamıyorlardı. İşte tam yedi yıl
süren bu muhasaralardan sonra Emevî orduları Şam’a dönüyor. Başkomutan Mesleme,
orduya ait bir takım levazımatı bu mahzene yerleştiriyor, kapısının kapakları
arasına kurşun akıtarak tamamen örtüyor. Bundan sonra bu Bizans mahzeninin adı,
“Kurşunlu Mahzen”e dönüşüyor. İstanbul’un fethinden sonra ise, burası Galata
Mahzeni Tersanesi’ne bağlanıyor ve “Mahzen-i Sürp” adıyla resmî kayıtlara
geçiyor. Bu mahzeni, Üçüncü Ahmet devrinin ileri gelen
devlet adamlarından Çorlulu Mustafa Bahir Paşa, 1725 yılında camiye çeviriyor.
Tabii ki içinde bulunan bazı sahabe kabirleri, camiye dönüştürme işinde büyük
bir rol oynuyor. Mustafa Paşa, mabedin vakfiyesini de en kısa zamanda tanzim
eder. Sayın Necdet İşli Bey’in, “İstanbul’da Sahabe Kabir ve Makamları”
adındaki eserinden öğrendiğimize göre, Mustafa Paşa, Midilli’de boğdurulur,
kesik başı teşhis edildikten sonra, bizzat kendisinin yaptırdığı Otakçılar’daki
Nakşibendî Tekkesi’ne defnedilir.